KESKİN CEZAEVİNDEKİ HAK İHLALLERİ (8 Kasım 2019)


Keskin Ceza ve İnfaz Kurumu'nda bir süredir başlayan ve süren hak ihlalleri ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı kamuoyuyla paylaşma gereği duyuyorum.
Keskin Ceza ve İnfaz Kurumu 2016 yılında faaliyete başladı. 15 Temmuz sonrası yürütülen soruşturmalarda tutuklanan FETÖ zanlılarının yanı sıra, adli tutuklu ve hükümlüler de burada barınıdırılıyor.
Hapishane tek kişilik oda sistemine geniş yer veriyor. 100'den fazla bu türde "oda" var. Tutuklular bu odalara "hücre" diyor ve uygulamayı elbette "tecrit" olarak niteliyorlar. Önceleri katı şekilde uygulanan fiziksel ve zihinsel yalnızlaştırma siyaseti, günde 1 ya da 2 saat ortak alana çıkarılmanın kabulü ile bir parça "yumuşatılsa" da, tabloyu tecrit olarak tanımlamak hâlâ mümkün.
Tecritin bir parçası da gazete ve kitap yasakları. Tutuklu Hüsamettin Uğur'a "Metastaz" ve "Tutuklandık" kitapları verilmemiş. Gerekçe, birincisinin "FETÖ borsasından bahsederek FETÖ propagandası yapması", ikinci kitap ise, "MİT tırlarında Suriye'ye silah taşındığını belirterek devletin manevi şahsiyetine zarar vermesi" olarak gösterilmiş. AKP'li Şamil Tayyar günaşırı "FETÖ borsası" der, sorun olmaz, ama Barış Terkoğlu kitabında bunu söyledi mi, bu bir sorundur.
"Tutuklandık"a ilişkin yasağa dair ise şu kadarını söyleyeyim: Anayasa Mahkemesi (AYM), daha bir kaç hafta evvel, "MİT tırları haberlerine ulaşma hakkı engellenemez" kararı vermişti. Demek ki, AYM kararları Keskin'de geçmiyor.
Eski Yargıtay üyesi tutuklu hakim Hüsamettin Uğur "kitap yasağı"nı infaz hakimliğine taşımış, karar verilmemiş. Kızına yazdığı 8 sayfalık mektubun 9 satırında "sakıncalı ibareler var", diye mektup kızına verilmemiş. Hüsamettin bey eski hakim olup haklarını bildiğinden ve aradığından, üzerindeki denetim de "sertleşmiş". Son "aylık koğuş araması"nda plastik kablarına el koyulmuş, sözle baskı altına alınmış.
Cezaevinde fiziki baskıya uğrayan kesim -her yerde olduğu gibi- adli hükümlüler. Bu kesime gerek hapishane yönetimi, gerekse kamuoyunun negatif bakışı belli. Bu kesim örgütsüz, yalnız ve seslerini duyurma imkanlarından da yoksun. Cezaevinde "E-82, E-88 Koridoru" olarak adlandırılan yerde kalıyorlar. 7 kişi, 7 ayrı odada.
Mehmet Bozan burada kalıyor. İşkence ve dayağa bir kaç defa maruz kalmış. Kendisi tüberküloz hastası. Yediği dayağı, gördüğü işkenceyi anlatacak bir yetkili bulamayınca, hapishane idaresine sövdüğü bir mektup yazmış, disiplin soruşturması açılmış, infaz hakimliğine çıkarılmış, yaşadıklarını anlatmaya başlayınca, infaz hakimi, "ben senin görevlilere sövdüğün dilekçeyle ilgili şikayeti inceliyorum" demiş ve dinlememiş.
İnfaz hakimliğine yüzlerce, binlerce şikayet dilekçesi verilmiş. Yüzde doksan dokuzunun reddedildiği bu başvurulardan "5 kitap sınırlaması" hakimlikçe kaldırılmış. "10 kitap olabilir" kararı veren İnfaz hakimliğinin kararına uygun düzenleme ise henüz cezaevi yönetimince yapılmamış.
Hasan .. adlı adli hükümlü ise ziyaretçisi olmadığından ve deterjan ve sabun alamadığından soğuk suyla "yıkanmış". Eski bir "arabeskçi" olan Murat Şenpınar da baskı görmüş. Hapishane idaresi bu bölümde kalanlar arasında da "ayrımcılık" yapıyor, bazı hükümlüler bahçeye çıkabilirken, Mehmet Bozan ve Hasan ... çıkarılmıyor.
Adli tutuklular elbette yer yer problemli ve hapishane personelini zorlayan türde davranışlar gösterebiliyor. "E-82, E-88 Koridoru"nun müdavimleri de kolay insanlar değil. Ama işkence yasağının hiçbir istisnası yok. "Tutuklu bize küfretti" denilerek kimse dövülemez, işkenceye uğratılamaz.
Cezaevinde kalan tutuklular, talep ettikleri halde 3 yılda, bir defa dahi "cezaevi savcısıyla görüşemediklerinden" yakınıyorlar. Yeni rejimin en büyük "yeniliği" galiba bu: Adliyede bile savcıyla görüşmek imkansız. Ne güzel bir "adalet mekanizması" değil mi.
Hapishane idaresi, 4-5 defa dilekçe yazılmadan taleplere cevap vermiyor. En sonunda da "çok dilekçe yazıldığından" şikayet ediyor.
Eski hakim, yeni tutuklu Mahmut Şen, Almanca ve İngilizce kitaplar okuyor. İdare onu da unutmamış, "kitapları yeminli tercümandan çevirmesini" ya da "yeminli tercümandan kitaplar sakıncasızdır" yazısı getirmesini istemiş. Şaka değil, yapmışlar.
Havalandırmaya çıkarken, "yanına su almak" yasak. İdare, bazı tutuklulara "herkes odasında içsin, öyle çıksın" demiş.
"Taleplerime ısrarla yanıt verilmezse şikayet hakkımı kullanacağım" diye yazan tutuklulara, "bak hele bizi tehdit ediyor" cevabı veriliyor.
8 Kasım 2019 (bugün) yaptığım görüşmede, tutuklulara vermek istediğim belgelere el koyuldu, tutanak tutturdum, öyle verdim. Halbuki, "tutuklu-avukat yazışmaları mahremdir".
Özetle, Keskin Cezaevinde keyfilik ve hukuksuzluk yaygın, tutukluları sahiplenme ve kamuoyu ilgisi olmazsa, kimsenin bir şey yapacağı yok. İnfaz hakimliğinin tavrını anlattım.
Saygılarımla. 8.11.2019.
Avukat Hüseyin AYGÜN

Reply · Report Post