İHTİLAFIMIZDAN NEDEN RAHMET YERİNE "LÂNET" DOĞUYOR?!

15-20 sene kadar önce, bir dost sohbetinde samimi bir müslümanın Kurân dışı kaynakları kabulden kaçınarak/sakınarak "SÂDECE KURÂN!" demesinin, o müslümanın Allah katında BERÂETİ için yeterli olacağını söylemiştim.

Şu üç kelimeye dikkat lütfen!

1) SAMİMİYET 2) KURÂN 3) İMANDA VE İSLAM'DA BERÂAT!

Kurân üzerine özel mahiyette araştırmalar yapan bir insan olarak, "Sadece Kurân!" diyenler içinde SAMİMİYETSİZ olanlarla karşılaştığım ve samimiyet sorunu yaşadıkları kolayca aşikâr olduğu için birinci maddeyi özellikle vurguluyorum!

Şu noktada kendimi frenlemezsem, söz alır başına gider ve çok uzun bir makaleye dönüşebilir. Bu yüzden, tükenmez kalemle değil de dolma kalemle yazdığımı ve mürekkebimin tükenmek üzere olduğunu hayâl ederek sözü kısa tutacağım.

Maddeler hâlinde...

1) Sn. Arslan KISMEN yanılıyor!

Çünkü, Sn. Yüksel'in hadis literatürünü reddeden yaklaşımı METOTSUZ ve TEMELSİZ değil! Neden?! Çünkü, literatürde bütün uydurmalar tespit edilmiş de geriye "sağlam olanlar" kalmış değil!! Bu süreç, hakikati itibariyle devam ediyor; etmeli!! İşte, bu çok önemli ve KISMÎ YANILGI burada! Kitabın adı SAHİH olunca, içindeki her şey maalesef SAHİH olmuyor! Keşke olabilseydi ve fakat vâkıa öyle değil!!

Netice olarak, Sn. Arslan hadis literatüründeki sorunlar konusunda -bir çok başka uzman insan gibi- İYİMSER bir kulvarda bulunuyorsa maalesef yanılıyor!! Karamsar/kötümser olmamıza hizmet edecek bir çok belirti var!!

2) Sn. Yüksel bu konuda AĞIRLIKLI yanılıyor!!

Esasa tesir etmeyen teferruatı bir kenara bırakırsak, Peygamber Efendimizin bir çok sözünün şu veya bu şekilde asırlar aşarak bize kadar ulaşmış/ulaştırılmış olmasını, bu sözlerin sıhhatinin Kurân ile sağlamasının yapılabileceğini reddetmemiz için geçerli bir sebep bulunmuyor!

Peygamberimizin sağlığında yanıbaşında olanların Kurân'da anlamadıklarını kendisine danışarak öğrenme ihtiyacı duymaları, Peygamberimizin açıklamalar getirmesi nasıl "Lâ Raybe Fiyh" ile çelişmiyorsa, Peygamberimizin vefâtını müteâkip yeni nesillerin Peygamberimizin muhtelif meselelerde ne söylediğini merak ederek bu sözlerin peşine düşmesi anlaşılır bir şeydir! Bu gayretin eksileri/eksikleriyle hadis literatürünü ve metodolojisini bir disiplin hâline getirmesi de gâyet mâkuldür!

Sual aslında net olarak şudur:

Kurân APAÇIK ve ŞÜPHEYE MAHAL BIRAKMAYAN mucizevi nitelikleri haizse -ki ÖYLEDİR- pırıl pırıl bir Arapça'yla da nâzil olduğuna göre ARAP sahabiler Peygamberimize "Anlamadık!" diyerek veya anlamayı isteyerek neden sual etmişlerdir?! Herhalde, 23 yıllık nüzûl sürecinde, kimse Rasullullah'a sual edilmediğini veya Rasulullah'ın nâzil olan âyetler hakkında hiçbir kelam etmediğini söyleyecek veya düşünecek değildir değil mi?!

Evet, Rasulullah bir rivayete göre kendi sözlerinin yazımını yasaklamış olabilir(?), başka bir rivayete göre belli kişilere izin vermiş olabilir(?)... Fakat, sorunlar/sualler ve cevaplar varsa/verilmişse, herhalde sahabilerin hafızalarına ve duyduklarını şifahen aktarmalarına da yasak getirilmiş olamaz öyle değil mi??

Gölürülüyor ki, Kurân'ın zaptürapt altında EKSİK-FAZLASIZ geleceğe intikâli hususunda -aslında İLAHİ KORUMA ALTINDA- özen gösterilmesi gibi, Kurân'ı daha iyi anlayabilmek için Rasulullah'ın neler söylediği de merak edilmiş ve bu sahada bir yoğunlaşma olmuştur! Bu son derece tabiidir ve aklîdir!

3) Sorun şuradadır ve çoğunlukla ihmal edildiği âşikârdır! Bu tabii ve aklî süreç, zamanın siyâsî irâdesinin manipülasyonuna maalesef açıktır! Hadis literatürü ve usûlü, ilâhî korumaya tâbi olmadığına göre, SIFFİN'de KERBELÂ'da ortaya çıkan ŞEYTÂNÎ/SÜFYÂNÎ tablonun hadis külliyatına tesir edeceğini/nüfûz edeceğini hesap etmek gerekir! Peygamberimizin Ehli Beyti'ne ve torunlarının canına ve kanına kastedecek seviyede canavarlaşan idârenin, siyâsetin Peygamberimizin sözlerine acıyacağını düşünmek nasıl mümkün olur??? Bu münasebetle, hadis külliyatı üzerinden İSLÂM'da TAHRİF OPERASYONU maalesef yapılmıştır! "Başarılı" olmuş mudur; ne oranda "tahrif" yapılmıştır; araştırılması gereken budur!

4) Üçüncü maddeyi açmak üzere mecazi bir dil kullanacağım...

Hz. Yâkub'un elinde Yûsuf'un kanlı gömleği ve Yusûf'un ölüm haberi vardı! Gömlek Yusuf'undu, kan mizansendi! Bizim hadis literatürümüzün üzerinde Hüseyin'in kanı var! Bu kan gerçek! Mizanseni kurgulayanların neler yapmış olabileceklerini varın siz hayal edin! Yusuf sonunda tahta oturdu; İslâm dünyasında kimler tahta oturdu??? Düşünmek lâzım!

5) Bütün bu söylediklerim nereden geldiğimizin cevabını veriyorsa, nereye/nasıl ve neyle gideceğimizin cevabı nedir?

Benim cevabı şudur ve araştırmalarım da bu merkezden beslenmektedir: DAHA ÇOK KURÂN-DAHA AZ HADİS...

Bu motto, aslında söylemek istediğim her şeyi söylemez fakat, bugün için ARSLAN-YÜKSEL tartışması bağlamında umarım yeterli olur!

Çünkü, hâlihazırda Kurân HADİS KUŞATMASI altındadır! Oysa, hadisler KURÂN KUŞATMASI altına girmelidir! DAHA ÇOK KURAN-DAHA AZ HADİS deyişimin kastı budur!

Peygamberimizin ruhaniyetine saygının gereği bu kuşatmayı yarmalı, Rabbimizin muradına muvafık Kurân düzlemine entegre olabilmeliyiz!

Kısaca, Kurân ile entegrasyon sorunumuz vardır!

Selam,

Mr. SEMAZEN
www.kuranizeka.com



Reply · Report Post