Mealler ve Tefsirlerle İmtihanımız


Artık kimse yeni Kurân tefsiri (bütün halinde) yazmasın şeklinde bir uyarım vardır. Sözün başında bunu tekrarlamak isterim. Çünkü, tefsir metodoloji vereceği kadar ürün (eser) ortaya koymuştur. Bundan sonrası tekrar olacaktır ve öncekileri taklitten başka bir sonuç vermeyecektir. Ancak, konu merkezli tefsir çalışmalarından hâlen daha ümitvar olabiliriz. Az da olsa...

Asıl konuya dönürsek; sözü kısa tutabilmek için izahı Alak Sûresi ilk 5 âyet üzerinden yapmak istiyorum.

İlk âyet İKRA kelimesiyle başlar ve hepimiz bunun OKU anlamına geldiğini biliriz. Ancak, Merhum Prof. Salih Akdemir'in Son Çağrı Kurân isimle mealinde bu ÇAĞIR diye çevirilmiştir. Çevirinin gerekçesini bendeniz biliyorum; fakat her okur araştırmacı/uzman olmayacağına göre ilgili sûrede buna dair bir dipnot bulunması icap ederdi. Var mı? Maalesef; yok!

Peki bunda ne mahzur var?

Düşünün ki 17 yaşında bir genç ilk defa olarak eline bir Kurân meali alıyor ve okumaya niyetlendiği de bu eser... Din derslerinde devamlı surette İKRA=OKU şeklinde bilgilenmiş bu genç insan bu ilk meal tecrübesinde ÇAĞIR'la karşılaşınca ve bir açıklama da bulamayınca ne düşünür???

Alak Sûresi'nin 4. âyetinden başka türden bir örnek verelim...

"Ellezî alleme bi'l-KALEM"

Önce seçtiğim karşılıkları isim sahiplerinin meallerinden sırayla vereyim.

[O ki, (O Rabbanî özellikleri ve genetiğini) Kalem olarak öğretti (programladı)!] Ahmed Hulusi

[O insan (bilgiyi) kalemle (kaydetmeyi) öğretti.] Mustafa İslamoğlu

[O, insana kalemle yazma kabiliyeti vermiş.] Mustafa Öztürk

Bu örnek çeviriler içinde en "sorunlu" olanı Sn. Öztürk'ün çevirisi... Çünkü, kendisi hiçbir parantez açmamış ve hiçbir dipnot düşmemiştir. Zâten bu yazım/çeviri tercihini "anlam ve yorum merkezli çeviri" şeklinde kitabın kapağında peşinen nitelendirmiştir. Yani, yazara gören sorun yoktur.

İsimleri geçen muhterem zevatın çok iyi bildiği gibi, işin içine yorum/tahmin katılmadığında bu âyetin birebir çevirisi şundan ibarettir: "O ki kalemle talim etti..." Bu kadar!

Sorun ve soru şu: Biz KALEM'in ne olduğunu bilmiyoruz. Peki, neye dayanarak bu kalemi insanın yazma kabiliyetiyle ilişkilendiriyoruz?! Elimizde bu düşüncemizin doğruluğunu destekleyecek bir delilimiz var mı?! Hayır yok!

Sn. Hulusi ise KALEMLE yerine KALEM OLARAK demiş...???

Şimdi bu manzaranın örneğimizdeki genç insan üzerindeki olumsuz tesirini hayal etmeye çalışalım. 17 yaşına gelinceye kadar belki de İslam ve inançlara karşı içinde sayısız şüphe biriktirmiş o genç bir gün bir hevesle Sn. Öztürk'ün Alak çevirisini okuyacak olur ve dördüncü âyette insanoğlunu maymunlardan ayıran YAZMAK KABİLİYETİNİN Cenabı Allah tarafından verildiğini okur... Bu Kurân'ın bütünlüğü, dinlerin temel felsefesi, imani esaslar dikkate alındığında zâten bilinen ve öyle olması icap eden bir husus değil midir ki...!!

Genç kitabı kapatır ve daha "sürükleyici" daha "ufuk açıcı" başka alanların arayışına girer...

Neden böyle olur?!

Çünkü, gence göre bu nevi "ağır" çalışmalar UZMAN insanlar tarafından yapılmıştır ve onlar Kurân'a dair "ne varsa" ortaya koymuşlardır...

Halbuki, "Odur kalemle talim eden..." diyerek geçilse ve bir dipnotla "Biz aslında o KALEM'in ne olduğunu bilmiyoruz" denilseydi ve bu İTİRAF edilebilseydi; o Kurân o genç için her zaman açık kalabilirdi...

Maalesef biz bu yanlış meal/tefsir tercihlerimizle ufuk açmıyoruz; ufuk kapatıyoruz.

Biz Kurân'ın sırları karşısında biliyorMUŞ gibi yaptıkça ve bunu TEFSİR saydıkça, yeni neslin araştırma ve keşif aşkını en başta köreltmiş oluyoruz da farkında bile değiliz!

Dualarla,

Bülend Sungur
www.kuranizeka.com

Reply · Report Post