Suikastçımla(!) konuştum:


AHMET ŞIK

Geçen hafta Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir kaç haberin ana akım medyada karşılaştığı ölüm sessizliği ne kadar doğru bir iş yaptığımızın da kanıtıydı. Niğde Ulukışla’daki Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanlarının ikisi asker ve polis üç kişiyi öldürdüğü saldırıyla ilgili açılan soruşturma dosyalarından yola çıkılarak hazırlanmış haberlerdi. MİT adına sınırdan Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı yaptıklarını anlatan bir şüphelinin ifadeleri ilk haberdi. Ardından saldırıya karışan militanlardan birinin verdiği ifadeden yola çıkarak Berlin'den cihat için yola çıkıp Türkiye içinde nasıl rahat hareket ettiğini anlattık. Sonrasında ise soruşturma dosyasına giren yasal telefon dinleme kayıtlarında yer alan, Suriye'nin Lazkiye kırsalındaki Ermeni yerleşimi Keseb kasabasına yönelik cihatçı saldırılarına Türkiye tarafından topçu desteği verilmesi haberleştirildi. Türkmenlere gittiği söylenen MİT'e ait TIR'lardaki silahların adresinin “Ansar” denilerek El Kaide tandanslı bir başka örgüt olduğu telefon konuşmalarında yer alıyordu. Bir sonraki haberimiz silah ticaretine ilişkin telefon konuşmalarıydı. Suriye'de savaşan cihatçıların sınırdan geçişlerine göz yumulduğu da haberlerde yer almıştı. Haberler önemsiz değildi ama sadece AKP iktidarına asker yazılan medya da değil habere konu olanlar da sessizliğe büründü. Ne AKP hükümeti ne de MİT haberlerde anlatılanlara dair herhangi açıklama yapmadılar. Bunun yerine Twitter'daki sahte olduğunu düşündüğüm hesaplardan bir linç kampanyası örgütlemeye çalıştılar. Hala da yapıyorlar.

“Paralel” suçlaması ve tehditler

Dönemin ruhuna uygun olarak en kullanışlı kelime haline dönüşen “Paralel” ile başlayan çeşitli cümlelerle, Cemaat'ten bana haber sızdırıldığı suçlamaları yöneltildi. Bu suçlamalar tehditsiz olmazdı zaten. Bu arada haberlerimiz yalan haberlerle yalanlanmaya kalkışıldı. En pespayesi ise Yeni Şafak'ta yayımlananıydı. 15 Şubat günü “Türkmenleri bile dinlemişler” başlığıyla yer alan haberde, “Türkiye ise Suriye'de bağlantılı olduğu Türkmen gruplarla iletişime geçerek atışlarının yapıldığı bölgelerin koordinatlarını doğrulattı” denilerek yalanlamaya çalıştıkları haberimizi doğruluyorlardı. Habere göre, Keseb'deki Suriye rejimi askerlerine yönelik topçu atışlarının gerekçesi de Türkiye topraklarına top ve havan mermilerinin düşmesi nedeniyle “angajman kuralları” gereği verilen yanıttı. Ama “paralel çetesi” Türkmenleri dinlemeye almış ve Türkiye'yi uluslararası arenada “Terör örgütlerine destek veren ülke” konumuna düşürmek istemişti. Sonra tetikçi internet sitelerinde “paralellerin kucağına nasıl oturduğumu” anlatarak benzer iddialar dile getirildi. Bu pespayeliğe, bu vasatlığa karşı yapılacak tek şey gülmekti. İktidarın suçlarını örtbas etmek amaçlı, pespayeliğin sınırlarını zorlayan haberlere imza atanlar tarafından hem de geçmişte birlikte iş tuttukları dönemi de düşünmeden birilerinin “kullanışlı fahişesi” ilan edilmek komikti gerçekten. Akıl sağlığı yerinde herkes gibi öyle yaptım.

MİT'in senaryoları Vahdet üzerinden dolaşımda

Linç kampanyasının başlatıldığı ilk adres Vahdet isimli ne idüğü belirsiz gazeteydi. Cumhuriyet'in çiçeği burnunda yayın yönetmeni Can Dündar'ı uzun zaman önce “paralelci” ilan etmişlerdi zaten. Ve göreve başlar başlamaz Dündar beni görevlendirmiş ve bağlantılı olduğu Paralelcilerden sızdırılan dosyaları önüme koymuştu. Bununla da kalmadı. Sadece paralelciler değil, Reyhanlı'da 53 insanı öldüren bombalı katliamın da faili olduğu öne sürülen Mihraç Ural da işe dahil edildi. 30 yıldır tek bir eylemi olmayan THKP/C'nin eski lider kadrosundan Ural'ın bizi manipüle ettiği de yazıldı. Aramızdaki ilişkinin delili olarak Ural’ın Cumhuriyet gazetesi okurken çekilmiş bir fotoğrafı, kişisel Facebook hesabında yayımlanan haberlerimiz öven paylaşımıyla birlikte kanıt olarak sunulmuştu. Yakalanmıştık! Birkaç gün sürdü benzer yayınlar. Linç kampanyası da sürüyordu.

Basit bir gazetecilik refleksi

Çok basit bir gazetecilik refleksiyle ortaya çıkmıştı haberler. Karartılmaya çalışılan Ulukışla saldırısının dosyasında ne olduğu sorusuna yanıt arıyordum o kadar. Dosyaya sahip olan bir avukattan rica ettim gönderdi. Okudum. Ortaya haberler çıktı. Devamı da gelecek. Haberlere yönelik sessizliğin üzerine bir de linç kampanyası yürütülmesi rahatsızlığın ifadesiydi. Tam da bu yüzden bir MİT çalışanından telefon geldi. Vahdet gazetesinde öne sürülen Mihraç Ural'la bağlantılı olarak haberleri yaptığım iddialarının benzeri dile getirilerek manipüle edildiğim söyleniyordu. “Zaten kimlerle görüştüğünü de biliyoruz” diye söylemeyi de ihmal etmedi arkadaş. Kastedilenlerden birisi Mihraç Ural'dı. Çünkü arayıp hem kendisiyle hem de şimdi Suriye'de kaçak olarak yaşayan ve Suriye'ye yönelik MİT'in içinde olduğu her türlü yasa dışılığı bildiğini iddia eden eski bir teşkilat mensubuyla söyleşi yapmak istediğimi ilettim. O söyleşiyi yapmak için de hala yanıt bekliyorum.

Mihraç Ural beni öldürtecekmiş!

Önceki gün bir telefon da polisten geldi. İstanbul Koruma Şube Müdürlüğü'nden arayan bir memur arkadaş, hakkımda İstihbarat Daire Başkanlığı'na gelen bir uyarı olduğunu söylüyordu. Dün de koruma isteyip istemediğime ilişkin evrakı teslim etmek üzere gazeteye geldi. Evrakta “Suriye/Esad rejimi ve THKP/C Acilciler terör örgütü ile irtibatlı Mihraç Ural'ın organizesinde, 2015 yılı Mart ayından genel seçimlere kadar ülkemizde bir dizi terör eylemi planlandığı, planlanan eylemler arasında canlı bomba , suikast vb eylemlerin yer aldığı, eylemlerde yer alması muhtemel şahısların önümüzdeki günlerde Türkiye'ye aktarılması ya da Türkiye'deki irtibatlarının harekete geçirilmesinin beklendiği, eylem hedefleri arasında Ahmet Şık'ın da bulunduğu bildirilmiştir” yazıyordu. Gelen memur arkadaşa rutin olarak tehdit aldığımı ancak koruma istemediğimi söyledim. Bir de yazıda sözü geçen Mihraç Ural'dan değil aksine AKP ve MİT'le bağlantılı kişi ya da örgütlerden saldırı olabileceğini anlattım. Twitter'daki sahte hesapların hükümet ya da MİT kontrolünde olduğu iddiasını da buradan bir kez daha dile getirmiş olayım.

Suikastçım telefonun diğer ucunda

İddialar üzerine Mihraç Ural’ı aradım. Söz konusu yazıda geçen ifadeleri okudum ve yorumunu sordum. Gürültülü bir kahkaha attıktan sonra şunları söyledi: “Bu çok komik. Uzun zamandır Mihraç Ural adı üzerinden yalan senaryolar üretiliyor. Daha önce de benzer senaryolar gündeme sokulmuştu. Şimdi yine aynı kurguyla halkı tedirgin etmek, seçimlerde AKP'ye karşı oy kullanacak insanları sindirmek istiyorlar. Suriye ve Mihraç Ural kaynaklı terör dalgası yaşanacak senaryosuyla provokasyonlar planlanıyor. Suriye'nin siyasi olarak suçlanması amaçlanıyor. Hayatımın hiçbir döneminde kimseye şiddet kullanarak zarar vermedim. Bundansonra da yapacak değilim. Siz gibi değerli aydınları halkımızın serveti olarak görüyorum. Bunu yapanları lanetliyorum.”

Hiçbir gerçek gizli kalmaz

Fiili bir saldırı olacağını zannetmiyorum ancak olası bir saldırıda hedef saptırmaya çalışıldığı açık. Yapılmak istenen sadece korkutmaya çalışmak. Kontrol edemedikleri medya organlarını, biat ettiremedikleri gazetecileri sindirmeye çalışıyorlar. Haber yapma diyorlar. Ne ile uğraştığımı ben de, beni sindirmek isteyenler de biliyor. Sadece şunu söylemek istiyorum: O otobüslerin nereye gittiğini ve yolcularının kim olduğunu biliyorum. Tıpkı TIR'lardaki silahların kim eliyle nereye gittiğini bildiğim gibi. Tüm Türkiye ile birlikte siz de okuyacaksınız. Hiçbir gerçek gizli kalmaz. Ne kadar derine gömseniz de pis koku yaymaya devam eder.

Reply · Report Post