son operasyondan yola çıkarak bir şeyler karaladım, buyrunuz


1-Mazluma kimlik sorulmaz mı?

Sorulur sorulmaz tartışmasını şimdilik bir kenara bırakalım, Cemaate sırf AKP’nin hedef tahtasında diye “mazlum” muamelesi yapmak, bu ülkenin ve tüm dünyanın mazlumlarına yönelik en büyük hakarettir. Milyarlarca dolara hükmeden, yüz binlerce üyesi olan, yüzlerce ülkede okul açan, CİA ve MOSSAD’a taşeronluk yapan dinci-gerici bir harekete sırf iktidar operasyonuna maruz kaldı diye “mazlum” diyenin zerre kadar siyasi aklı yoktur.

2- Cemaat medyası “özgür basın” söylemiyle savunulabilir mi?

Cemaat medyasının zamanında “Gazetecilikten Alınmadılar” manşetini unuttuk diyelim; hadi Gezi’de/Haziran’da yazdıklarını da unutmuş olalım, hadi Ali Tatar ve Berk Erden’i nasıl intihara sürüklediklerini de unutalım; Cemaat örgütlenmesinden bağımsız bir Cemaat medyası mı var? Bir tarikatın medya aygıtına ne zamandan beri “özgür basın” diyoruz? Eğer Cemaat medyası “özgür basınsa”, Ekrem Dumanlı “gazeteci”yse, Birgün, Evrensel, Özgür Gündem, soL portal, İleri Haber ne oluyor peki? Bu soruları akılda tutmakta bence büyük fayda var.

3- Susarsak Sıra Bize mi Gelecek?

Elbette ki hayır, sussak da susmasak da biz potansiyel olarak o sıradayız zaten; Cemaatse Nazilerin sırayla toplama kamplarına götürdüğü muhaliflerden biri değil. Cemaat olsa olsa Uzun Bıçaklar Gecesi’nde Hitler’in emriyle katledilen SA birlikleri en fazla. Toplama kamplarında Nazilerin katlettiği komünistlerin, SA’ya demokrasi adına sahip çıktığı iddia ediliyorsa o başka tabi. Dolayısıyla diktatorya inşasına karşı durmak adına, düne kadar rejimin vurucu gücü olanlara bugün sahip çıkmanın, bunu da “ilkesel duruş” diye savunmanın akla mantığa sığar bir yanı yok.

4- Mesele “Hukuk herkese lazım” meselesi mi?

Hukukun herkese lazım olduğu şüphesiz de, Türkiye’de normal bir hukuk düzeni varmış gibi ve Cemaat hukukun ırzına geçmemiş gibi soyut bir “hukuk” kavramıyla olan biteni anlamak mümkün mü acaba? Daha düne kadar HSYK’yı elinde tutan, halen yargıda 5000 civarında hakim ve savcı düzeyinde üyesi bulunan bir örgüte, “hukuk herkese lazım” denilerek el uzatmanın, yanında durmanın, Mahmut Tanal gibi şirazesini yitirerek “faşizme karşı omuz omuza” diye slogan atmanın en hafif tabirle “apolitizm” olduğunu unutmamalıyız bence.

5- Hesaplaşılan “F tipi gladio” mu?

Silivri-sonrası sürecin ortaya çıkardığı yeni ittifaklara bakılırsa bu böyle. Oysa olan biteni “Gladio temizliği” olarak okuyan ulusalcı aklın, daha dün “derin devlet temizleniyor” diyen akılla arasında herhangi bir fark yok. Dün liberaller bu argümanla AKP’yi meşrulaştırıyordu, bugün bir grup ulusalcı bu argümanla aynı şeyi yapıyor. Dün liberaller kendilerince pragmatist davranıyordu, bugün bir grup ulusalcı böyle davranıyor. Bu tutum ise eninde sonunda parti-devleti rejimine hizmet ediyor. Tam da bu nedenle Cemaat karşıtlığı adına AKP’yle aynı safa düşme yanlışından kaçınmak gerekiyor.

6- “Yesinler birbirlerini” apolitizm mi?

Eğer bununla kastedilen “biz sürecin dışında duralım, müdahale etmeyelim, bulaşmayalım”sa bu elbette apolitizm. Ama kastedilen, taraflardan birinin ötekini kısa vadede nihai bir yenilgiye uğratması yerine kavga dövüşle birbirlerini uçuruma sürüklemesini savunmaksa elbette ki bırakalım “yesinler birbirlerini.”
Yesinler ki, iki taraf da karşılıklı olarak birbirinin kirli çamaşırlarını döksün, ötekinin elini zayıflatsın, meşruluğunu zedelesin, düştüğü yere ötekini de götürsün, bu kavgadan iki mağlup çıksın. dolayısıyla iki taraftan birine yedeklenmeyip operasyonlara destek olmak ya da Cemaatle saf tutmak yerine kavganın derinleşmesi yönünde müdahalede bulunmak en doğru tutum bana göre.

Reply · Report Post