MÜMTAZER TÜRKÖNE'YE
KISA BİR REDDİYE

MUSTAFA ÖZTÜRK

Türköne, Zaman Gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan “Tiranlar ve İspiyoncuları” başlıklı makalesinde bizi “tiranların ispiyoncuları” olarak nitelendirmiş ve “Güç ve iktidar, bal kâsesi gibi dalkavukları, kifayetsiz muhterisleri ve ispiyoncuları kendisine çeker” demiş ama haddi zatında halt etmiş. Niye derseniz, öncelikle güç ve iktidarın bal kasesi gibi kendine çektiği kişilerden biri ben/biz değil, kendisidir. Bundan birkaç yıl önceki genel seçimlerde milletvekili olmak için AK Parti’nin kapısında yatıp kalkan, fakat eli boş dönünce paralelden parsa kapıp 17 Aralık’tan bugüne “Kelleler düşecek” naralarıyla şövalye gibi çarpışan kifayetsiz muhteris de ben/biz değil, kendisidir.

İspiyonculuk mevzuuna gelince, paralel akademisyenlerin varlığı, hangi üniversitelerin hangi fakültelerinde yuvalandıkları, umum-ı belva olarak cümle âlemin malumu zaten, ispiyona ne hacet! “Paralel akademisyenlik” yazısı ispiyonda bulunmuyor, aksine bugünlerde kolonilerinden ayrılma yönünde yeni bir strateji uygulayan yapının en azından virüs gibi farklı yerlere dağılmasının önüne geçmesi için YÖK’ü teyakkuza davet ediyor. Gerçi YÖK kimin nerde ne iş yaptığını zaten biliyor; ama nedense ayak sürüyor.

Kifayetsiz muhterislik meselesine gelince, öteden beri akademik kariyerini Afgani ve İslamcılık hakkında sövüp saymaya borçlu olan Türköne’ye derim ki “AK Parti’den gelecek iyilik ve ikram gelmez olsun; buna talepkâr olana, sizin hocanın deyişiyle, lanet olsun; evlerine ateşler salınsın.”

Unutma ki sen dahi bugünlere kadar AK parti iktidarının ortaya koyduğu bal kasesinden az çok yaladın; ama ben bugüne değin bu iktidarın özellikle YÖK kurumuna atadığı bazı meslektaşlarımdan sadece “28 Şubatçı” gibi itham ve iftirayla mükafatlandırıldım. Kısacası, bu siyasi iktidardan zerre kadar nemalanmadım, sözüm söz, bundan böyle de zinhar nemalanmayacağım. Bugüne kadar hiçbir iş için, mesela paralel akademisyenlerin vaka-i adiye kabilinden icra ettikleri ve hatta alışkanlık haline getirdikleri gibi, falan üniversiteden filan üniversiteye nakil gibi bir hususta dahi bugüne kadar tek bir siyasinin kapısını çalmadım, bu yüzden de hemen hiçbir fakülteden davet gelmediği için on küsur yıldan beridir bulunduğum yere çakılı kaldım.

Bugüne değin defalarca söyledim, bir kez de sana söyleyeyim, ben 17 Aralık tarihinden birkaç yıl önce piyasaya çıkan İslam Düşüncesinde Çağdaşlık ve Kur’ancılık adlı eserimde de paralel yapıyı ve bu yapıya özgü paralel akademisyenliği kıyasıya eleştirdim; dahası ben bu yapıyı ve yapının başındaki zatı, İsrail’e düşen füzelerden sonra sarf ettiği o malum sözlerden, Papa II. J. Paul ile görüştüğü günlerden beridir eleştirdim, eleştiriyorum; ama o yıllarda, bugün paralel yapıya savaş açan siyasiler de dâhil, bizi müslümanların arasına fitne tohumları ekmekle itham etti; ama sonunda kendi harim-i ismetlerine tecavüz edilince meselenin ciddiyetini fark etti.

Siyasi iradenin yıllar yılı süren bu büyük gafleti bir tarafa, ben bu yazıları sadece ve sadece paralel yapıdan tiksindiğim ve bu ülkenin başına gelebilecek en büyük musibetlerden biri olarak gördüğüm, bir de bu paralel akademisyenlerin şahsıma yönelik birkaç sinsi ve iğrenç operasyonuyla karşılaştığım için yazdım, yazıyorum. Şimdi, kulağını aç ve dinle: AK Parti’nin sunduğu bal kasesi senin/sizin gibi balseverlerin olsun; siyasetten gelecek ikram ziyade olsun.

Son söz olarak da diyorum ki şayet biz bu siyasi iktidarın bal kasesinden nemalanırsak, o zaman ispiyonculuk, muhterislik gibi sözleri sarf edin; yoksa herkesi kendiniz gibi balsever ve iştahlı bilip, durduk yere terbiyesizlik etmeyin.

Reply · Report Post