Temmuz 2012… “PROJENİN BAŞARISI ALGI YÖNETİMİNDEKİ PERFORMANSLA BAŞAT GİDECEKTİR ”…

O ana kadar sessizce dinleyen “Ağır Top” araya girdi:
“Küçük bir yanlış anlama var. Sayın danışman size ne anlatıldı bilmiyorum ama beklentilerin reel olması için bunu bilin. Bu aradaki herkesin; “fazilet bey” hariç; yazılı, görsel medya kuruluşlarını doğrudan kontrol yeteneği var. Fazilet Beyin ihtiyacı yok. Her yer onun. Terazi dersen onlar her yerde. İsterse kendi gazetemizde benim aleyhimde haber bile yazdırır. Ama şöyle bir şey yok. Bütün yazarları, muhabirleri bir salonda toplayıp “Gelin bakalım çocuklar. Şunu şunu yazın. Şunu şunu söyleyin. Bunu yapamayız…”
“Ben zaten öyle bir şey hayal etmemiştim” dedi danışman ve sordu:
“Sizin sisteminiz ne?”
“Maaşlı elemanlarımızı saymıyorum. Onlar zaten ne dersek yapacak. Hatta siz isteyin, yazdıralım. Onların imzasını da atarız. Gerçi son zamanlarda çok yüzgöz olduk. İmza attırmıyorlar. O da dert değil. Spor Servisi der geçeriz.”
Balık katkıda bulundu:
“Bazılarıyla aramızda organik ilişkiler var. Paraya bakar. Onlar da ne denirse yapar. Ama bunların sayısı sanıldığı kadar çok değil. Zaten çok insana yayılırsa kontrol de edilemez. Ekrana yazı koymak, istendiği kadar tutmak da iş değil. İnternet sitesinde haber tutmak iş değil. Öncü medyada çıkan hangi haber olursa olsun işaret edildiği ana koydururuz. Orada kontrol bizde.
Ahtapot araya girdi: “Anlamadım sorun ne o halde?”
“Eski futbolcular, eski tip yazarların çoğu sadece gazetede köşem olsun, ekranda görüneyim, adına yazar densin diye kadroya alınanlardır. Etiket yaparlar akılları sıra. Onlara abartılı muhabbetler yapar bizim müdürler. Mesajlar orada verilir. Onlar yetenekleri ölçüsünde anlatır veya yazarlar. Siz neredeyse metin yazıp verelim diyorsunuz. Sağlamcısınız. Ama bu zor. Zaten akıllı olan gelir sorar. Mesajları veririz. Onlar anlar ve yazar konuşur.”
“Balık” anlatmaya devam etti:
“Bazıları kişisel husumetleri nedeniyle “Bana malzeme verin” diye dolanır. Kaybedecek birşeyi yoktur. Faydalı olmaya çalışır. Bazılarına hiç birşey söylemeye gerek yoktur. Havaya bakar ve nabzı iyi tutar. Bizde işler böyle yürür.”
Ahtapot bu noktada söze girdi:
“Şimdi kadrolu elemanlar sıkı ve bir elden yönetilecek. Diğerleri disipline edilecek. Doğru yönlendirilecek. Hedefleri dağıtmayalım. Aynı noktalara düzenli baskı yapalım yeterli. Zaten bize destek veren arkadaşlarımız var. Gönüllü olanları da var, bağış yoluyla ikna olanlar da var. O bilgiler altın değerinde.
MVP “Bu doğru. Gerçek ve inkar edilemez enformasyon işin cazibesini artırır. Bizim kimseyi görevlendirmemiz gerekmez. Onlar kapıda kuyruk olur…” diye destekledi.
Danışman dinleyenlerin ciddiyetinden mesajının yerini bulduğunu sonucunu çıkardı.
“Sanırım raporumun ve önerilerimin ruhu anlaşılmıştır. Onları hataya sevkedip bunu sonuna kadar değerlendireceksiniz. Kendi iplerini kendi boyunlarına geçirmelerini sağlayacaksınız. Ve zihinlerde bir yıldır ötelenen kronik sorunları tekrar tekrar kaşıyarak taraftar desteğini bölmüş olacaksınız. Elbette bilimsel verilerden faydalanacağız. Tarlaya suyu salıp beklemeyeceğiz. Tohumlama yapılan mahsule göre sulama yapacağız. PROJEMİZ İÇİN YAĞMURLAMA benzetmesi uygundur. Bitmeyen kriz ortamı ile istediğimiz algıyı yaratacağımızdan eminim. PROJENİN BAŞARISI ALGI YÖNETİMİNDEKİ PERFORMANSLA BAŞAT GİDECEKTİR. Bu kritik kavramlar sayıca çok olan diğer takım taraftarlarınca da baskı unsuruna dönüştürülürse işiniz kolaylaşır. Datalara bakıyorum. Mesela “Bize haksızlık yapıldı”, “Bu kadar da tesadüf olur mu”, “Bu kaos kasten çıkarılıyor”, “Bize komplo kuruluyor” diyenler sıklıkla şu cevabı almaya başlamış:
“Kim size niye komplo kursun? Çok mu önemlisiniz? Bıkmadınız mı komplo teorilerinden? Artık bahane aramayı bırakın? Kendinize bakın? Bu hataları birisi zorla mı yaptırdı” yanıtını aldığında cevap vermeyecektir. Öfkesi taşan, muhataplarına gücü yetmeyenlerin eşlerine, çocuklarına şiddet uygulamaları gibi. Öfke zamanla yöneticilere sıçrayacaktır. Özellikler ciddi kayba yol açan mağlubiyetler sonrası en elverişli ortam olarak düşünülebilir….
Ahtapot takdir dolu gözlerle danışmana baktı. Bina projesi çizer gibi çalışmıştı. Kabaca anlattığı konular satır satır raporlarda vardı. Ama bu koca adamlar istenenleri başaracak mıydı? Artık o motivasyonu sağlamak da kendisinin göreviydi. Sevgili temsilcisinin her zaman tekrarladığı “Susadıkça içersin, içtikçe susarsın” sözünü hatırladı. Tam böyle değildi ama o kadarı aklında kalmıştı. İçki servisi için talimat verip döndü. Herkes rolünü okumakla meşguldü.
Prens Edward “Çok iyi bildikleri ve uyguladıkları işleri birisi yazıp ellerine verince pek mütehassıs oldular. Acaba ne kadar para ödediler?” diye hayıflanırken Ahtapot seslendi:
“Evet detaylara geçebilir miyiz?”

Reply · Report Post