Temmuz 2012… “gelecek ay ve sonrasında uygulayacağımız planın kısa ve uzun vadeli hedeflerini anlatacağız”…

Bu sırada Ahtapotun tabiriyle “En ağır top” da mülaki olmuştu. Böylece takım tamamlanmıştı. Ahtapot kısa bir konuşmayla toplantıyı açtı:
“Az sonra gelecek ay ve sonrasında uygulayacağımız planın kısa ve uzun vadeli hedeflerini anlatacağız. Danışmanımızı dikkatle dinlemenizi öneririm. Çünkü burada yaşamıyor. Sürekli aranıp sorulma durumu da yok. Eylem planı sunum dosyalarında yazıyor. Zaten bilmediğiniz konular değil. İşiniz aslında. Sadece disiplin içinde ve bir konsept çerçevesinde hareket edeceğiz. İçinize sinmeyenleri söyleyin. Orada yapılması gerekenler yazıyor. Yapamayacaklarınızı uygun görmediklerinizi açıkça söyleyin. Tutacağınız sözler verin. Her şey birbirine bağlı. Hata olmamalı…”
Her hareketiyle ben sporcuyum izlenimi veren uzun boyunlu katılımcı “Bir konuda şahsi kanaatimi belirtmek isterim. Müsaadeniz varsa.”
Ahtapot bu çıkıştan hoşlanmadı. Fakat O’na hayır diyemiyordu. Gülümsemesi içini eritiyordu!!!
“Siz nasıl bir tehlike görüyorsunuz? Bu kadar endişe edecek bir durum yok bence. Sonuçta bir yılı aşkın süredir başarıyla uygulanan bir plan var. Gelinen nokta da hiç başarısız değil. Adam bir yıl hapis yattı. Şampiyonlar Ligi’ni kaybettiler. 100 milyar Tl’den fazla zararları var. Borsada değerleri yarıya indi. Futbolcularını kaybettiler. Pek gurur duydukları amatörlerde de tökezlediler. Mahkemeden ceza çıktı. Bu sonuç başarı değil mi? Daha ne olacaktı ki…”
Ahtapot “Daha önce bu tartışmayı yapmıştık. Ve fikrimi net olarak söylemiştim. Kayıplar yerine konabilecek kayıplar. Asıl darbe indirilemedi. Beni dinleseydiniz ilk duruşmaya başkan olarak çıkamazdı. Bundan sonrasını hiç düşündünüz mü?”
“Ne olabilir ki? Ayrıca siz burada yaşamıyorsunuz bile. ”
“Çıkıp konuşmaya başlarlar… Yarın öbür gün gerekçeli karar çıkacak… Orada kanun yönünden bir açıklama yapılacak muhakkak. Ama ciddi çelişkiler var. Boşluklar var. Zamanla çıkıp bunları anlatacaklar. İnsanlar okuyacak. Yayılacak…”
“Siz Türk halkını tanımıyorsunuz… 10 satırdan uzun yazı okumaz… ”
“Karar bozulursa ne olacak?”
“Niye bozulsun ki… 1 yılda milyonlarca kez şike dedirttik. Kabaca hesap yaptım. 1.000 saatten fazla yayın yapılmış. Yazdık. Söylettik. Bağırttık. Herkesin DNA’sına işledi. Bu saatten sonra kim “yav aslında şike yokmuş” diyebilir ki… İsyan çıkar. Bir grup “şike yoktu bu işi niye yaptınız” der saldırır. Diğer grup “şikeyi örtbas ettiniz” der saldırır. Bunu kimse göze alamaz… Asıl o zaman iç savaş çıkar.“
Ahtapot endişelerinde haklı olduğunu anladı. Herkes iş bitti havasındaydı. En büyük destekçisinin “Toplumdaki kamplaşmanın yararları” konusundaki uzun konuşmasını dinlememiş olsa kendisi de rahat davranabilirdi. Ama adını böyle toplantılarda zikredemeyeceği destekçiler için istenen algı yaratılmamıştı henüz… Ahtapot endişesinin kaynağını açıkladı:
“YA BİRİSİ SUNİ İÇ SAVAÇ SIKISN İSTERSE… MİLLET ÖYLE BİR KAVGAYA TUTUŞSUN Kİ DİĞER KONULAR UNUTULSUN. 40 GÜN KIRK GECE TARTIŞSALAR ANLAŞAMAYACAK İNSANLAR TELEVİZYONLARI İŞGAL ETSİN DERLERSE MESELA…. BUNDAN İYİ KONU MU OLUR? KANSIZ SAVAŞ. ASLA İKNA OLMAYACAK İNSANLAR. YILLAR SÜRECEK TARTIŞMA AYRIŞMA. YA BİRİSİ BUNU İSTERSE. YA MAHKEME KARARI BU AMACA DÖNÜK İDİYSE…”
Herkesin yüzü salonun iğrenç yeşil perdelerine dönmüştü. Dudakları perdenin kıvrımları gibiydi. Ahtapot öldürücü darbeyi vurmanın rahatlığıyla devam etti.
“Zaman en büyük düşman. Zaman soru sordurur. Kitaplar yazılır. Makaleler yazılır. Bilgi paylaştıkça şüphe artar. Eninde sonunda “sahaya yansımasa da suç işlenmiş sayılır. Kanun böyle ne yapalım?” başlıkları atılacak. Bu çelişki yayılırsa her türlü komplikasyona açık olur. Çok ciddi hazırlıklar içinde olduklarını gözlemliyoruz. O zaman kanun böyle yazıyordu uyguladık filan diyerek mi kurtulacaksınız? Kanunda yazıyormuş niye okumadınız diye konuşmak kimseyi kurtarmaz. Siz şike yapmamışsınız ama hareketleriniz kanuna göre şike sayılıyormuş derseniz kimi ikna edeceksiniz? Sen saydın. Kayıpları büyük. Adam konuşmaya başlayacak “9 kusurlu hareketin cezası bu mu?… Ceza alanına girilmemiş. Veya hakem görmemiş. Kameralarda da yok.” Vicdanlara seslendikçe kamuoyu tersine döner. Mağduriyet müsebbibi kendisiyse muktedirlerin en büyük düşmanıdır. Bu takıma bunu niye yaptınız diyecekler. Sanıyor musunuz ki o sorularla muhatap olanlar size geri dönmeyecek. Rüzgarın bir gecede ters esmeye başlayabileceğini görecek kadar uzun yaşadım.”
“Siz daha iyi bilirsiniz ama bence bu telaşa gerek yok.” dedi yaşlı katılımcı.
İşte bu cümle Ahtapot için alarm anlamına geliyordu.
“Bugün Aziz Yıldırım emekliliğini ilan etmiş, kulüp başkanlığı koltuğunda dört kardeşimizden biri oturuyor olsa sana katılırdım. Aksi hiçbir sonuç beni rahatlatmaz. Gelinen nokta şudur: Çok hızlı bir şekilde Temmuz 2011’e dönülebilir. Bu bizim otoritemiz açısından yıkıcı olur. Kimseye söz dinletemeyiz. Sadece Türkiye’dekileri kastetmiyorum… Size ne olur bilmiyorum…
Bu kez de “ağır top” diye adlandırılan katılımcı söze karıştı:
“Ben yeni sayılırım… Ne olsa daha iyi olurdu? Mutlu olurdunuz…”
“Adamı çağırsan gelecek. Niye evini basıyorsun? Haydi bastın niye kameraya çektirip gözüne gözüne sokuyorsun. Ben senin kafanı ezmek istiyorum der gibi. Hastane hastane dolaştırıyorsun… Ambulanslar. En sevmeyenleri bile isyan etti mi etmedi mi?”
“Ama ana destekçinin şartı buydu diye biliyorum. Dokunulmaz kimse kalmayacak… O şartla bazı kapılar açıldı…”
“Bence fırsatçılar böyle isteniyor diye zarf attı. O da o iklimde ses çıkarmadı. Orada durulabilirdi. Kolunda serumla ifade alınması ne? Tamam acımamız yok diye mesaj veriyorsun, insanların içi titresin istiyorsun. Millet titredi zaten titreyeceği kadar. İlla mahpus olacak diyorsan o da oldu. Bırak Eylül başında. Suyunu çıkardın tuttun da tuttun. İddianame yazılınca bırak. Onu da yapmadın.”
“Hukuk var Türkiye’de… Emirle olmuyor ki bu işler” dedi “ağır top”… Sonra da kendi sözüne kendisi açıklık getirdi “BİZİM ELEMANLARA SIK SIK TELEVİZYONDA SÖYLETİYORUZ. KULAĞA NASIL GELECEĞİNİ MERAK ETTİM”
Kimse gülmedi. Hem Yunanlılarla hem İspanyollarla aynı muhabbeti kuracak kadar mahir, derin bir şahsiyet olan, dış ilişkileri güçlü Fazilet de söze girdi. Konuyu değiştirmeliydi.
“Çok haklı. Çok aleni oldu bazı şeyler. Hukuken altı dolmadı. Niye suçüstü yapmadınız sorusu çok kişinin canını sıktı. Ses etmediler o ayrı.”
“Kanıt vardı da koymadılar mı yani “ dedi boynu bariz uzun katılımcı.
“Bence 3-4 ayda çözülme olur öngörüsü gerçekçi değildi. Haberler patladı. İddianamenin efsane falsoları ortaya döküldü… Kulüp dağılmadı… Belki hepsi bayılmıyor adama ama ortada yapılmış şeyler var. Her yerde bir tesisi imzası var. Aklıma gelmişken not edeyim. SIK SIK TESİSLEŞMEYİ UNUTUN. ÇOK MERAKLIYSANIZ TESİS MÜDÜRÜ YAPIN DEDİRTECEĞİM. Nerede kalmıştık. Nasıl inkar edeceklerdi yapılanları? Yine de herkes rolünü iyi oynadı. Milyonlarca kişinin gözünün önünde kan revan gerçekleşen maçların danışıklı olduğuna büyük kitleleri inandırmak büyük başarı. Herkes gurur duymalı. Şu ortaya çıktı ki bu ekip isterse bir gecede bu milleti her şeye ikna edebilir. O gece aynı evdeki 3 kişi bile birbirine zıt fikirlerle uyuyabilir. Bir diğerinden nefret edebilir. O kadar kafa karışıklığı yaratılabilir. ”
Ahtapot pası almıştı:
“Aynen öyle. Şimdi yeni bir yol var önümüzde. Böyle karakterlerden kurtulmanın en iyi yolu kendi kendilerini yok etmelerini sağlamaktır. Egosu var. Oradan vuracaksın. Sendeleyecek. Hata yapacak. En güvendiği cenahtan da son darbeyi indireceksin. Kendi sonunu kendi hazırlayacak. Bunun için ne yapılacağını zaten danışmanımız yazdı. Ayrıca bu operasyonun bir özelliği de kitleler kadar şahısları da hedef alması… Disiplin şart. Konuları dağıtmayacağız. 12 başlık zaten belirlenmiş. Sırayla. Öncelikli amaç her zaman bütün Türkiye’ye mesaj vermek de değil. Zaman zaman mesaj 4-5 kişiye bile olabilir…
“Yargıya mı? Bu kadar zahmet bunun için mi?”
“Örnekle açıklayayım. Anlaşılmadı herhalde. Adam marangoz. Eline çivi verirsen ne yapar? İlk bulduğu yere çakar. İşçinin eline kazma verirsen kazar. Ressama fırça boya verirsen resim yapar. Marifet bu!!! çiviyi ver, çakmasını bekle!!! Adamlar herkesi düşman görüp saldırınca çiviyi çakan iki de fazla çekiç vuruyor… Artık toplantıya geçelim mi?”

Reply · Report Post