KÂİNATIN EFENDİSİ

Sn. Edip Yüksel,

Dün kaldığımız ve sizin itiraz ettiğiniz yerden devam edelim. Ancak, müzâkereyi tekrar Kurân düzlemine taşımadan önce bazı şeyleri okur için tekrar etmekte ve hafızaları tazelemekte fayda var.

Geçen mektubumda yazdığım gibi bizdeki (lisanımızdaki) EFENDİ'nin Arapça'daki tam karşılığı/esas karşılığı SEYYİD'tir. RABB değildir, MEVLÂ değildir!

Yerine göre, RABB-MEVLÂ-SEYYİD kelimeleri için ortak olarak EFENDİ çevirisinin tercihi zarurete binâendir! Yoksa, bu kelimenin dilimizdeki kullanımında özü itibariyle RUBUBİYET anlamı yoktur!

Dediğim gibi, Kurân'a geçmeden önce -ki orada yorucu ve zaman alıcı olmakla birlikte ilâve edeceğim çok şey olacak- dilimizdeki EFENDİ'ye genel okur kitlesini hedef alarak -yazdıklarımızın paylaşılacağını hesap ederek- şöyle bir bakalım...

BEY+EFENDİ---HANIM+EFENDİ---EFENDİ+M---EFENDİ+MİZ---

HOCA+EFENDİ---İMAM+EFENDİ---HÛ+EFENDİ (Kadın kocasına sesleniyor! Eski!)---

Bu örneklerden hiçbirinde anlam RUBUBİYYET-UBUDİYYET ilişkisine işaret etmez! Çoğunlukla hepsi, saygı/nezâket/resmiyet ve hâliyle kurallı hitap örnekleridir!

Hatta, Türkçe'de 1940-1990 arası dönemde EFENDİ birçok kamu dairesinde, müstahdem/hademe/hizmetli kadrolar için BEY'in hiyerarşik astı olarak kullanılmıştır!

Yâni, kapıcı/odacı/çaycılara hitap, EFENDİ ile olmuştur. Onlara hitaben BEY kullanılmamıştır! Masa başında çalışan memura NUMAN BEY, çaycılık yapana NUMAN EFENDİ diye hitap edilmiştir... Hatırlayınız...

Sn. Yüksel, sizin KÂİNATIN EFENDİSİ hitâbından ne kadar rahatsızlık duyduğunuzu, bu ifadenin RABB'UL-ÂLEMİYN'e karşılık geldiğini düşündüğünüzü biliyorum!

Ancak, yukarıda saydıklarımıza ilâveten durum burada da zannettiğiniz gibi değildir! Mesele o kadar mâsum ve Türkçemizin de ne kadar fakirleştiğini beraberinde haykıran bir espiriye ve nüansa sahiptir ki inanamazsınız!

Bunu açıkladığım zaman, neden EFENDİ=SEYYİD dediğim daha iyi anlaşılacaktır...

Mâlum, ülkemizde merhum Süleyman Çelebi'nin kaleme aldığı Mevlîd metni yaygın olarak okunur! Bu manzum eser bölümler (bahirler) halindedir ve bunlardan ilki ne kadar dikkat çekicidir ki TEVHİD bahridir! Peygamberimiizin RAHMET'EN LİL'ÂLEMİYN olarak diğer peygamberlere kıyasla daha üstün/faziletli olduğunu anlatmak kastıyla kaleme alınmış manzum eserin ilk bölümünün adı TEVHİD'tir! Bu vurgu, biz unutsak/gözümüzden kaçsa bile fevkalade önemlidir!

İşte bu bahir/bölüm başta bütün bahirlerin başında mevlidhanlar tarafından okumaya başlanırken, dinleyicilerden Peygamberimiz için salavat istenir...

Bunun için klâsik bir kalıp ifade kullanılır:

"SEYYİDİ KÂİNAT, HAZRETİ FAHRİ ÂLEM MUHAMMED MUSTAFA-RÂ SALAVAT!"

(Buradaki "-râ" eki Farsça'dır ve ismin "-e" hali takısıdır...)

Evet, artık asırlardır dinlenilen bu kalıp ifadedeki SEYYİDİ KÂİNAT, artık günümüz Türkçesinde KÂİNATIN EFENDİSİ olmuştur. Yâni, kendisi de bir yaratılmış olarak yaratılmışların efendisi, önde geleni, faziletlisi... Nasıl, EFENDİ Türkçe'de RABB'e eşit değilse, KÂİNAT da ÂLEMLERE eşit değildir! En azından Türkçe'de! Zira, aksi olsaydı, SEYYİDİ KÂİNAT denildikten sonra FAHRİ "ÂLEM" denilmezdi! (Dikkat ediniz; Âlem! ÂlemLER" değil!!

Türkçemizin konuya has incelikleri önemliydi... Şimdilik ara verelim ve daha sonra Kurân'a geçerek yeni şeyler söyleyelim... İnşaALLAH!

Selam,

N_S
www.kuranizeka.com

Not: Artık, bu devirde Mevlid okuma âdetinden vazgeçilmesi taraftarıyım... Manzum metnin yazılma kasdıyla, bizlerin Mevlid'in okutulmasına halk olarak yüklediğimiz anlam farklılaşmıştır! Dînî açıdan sağlıksız bir vaziyet almıştır! Tabii bu ayrı mevzudur; fakat merak edenler çıkacaktır düşüncesiyle görüşümü paylaştım!

Reply · Report Post